23 Eylül 2010 Perşembe

Sempozyum Bildirileri

Osmanlı Kendine has tabirler kullanmı, Divânı kurduğu zmana "Divân'ı Hümâyûn" demiş. Hüma , bildiğiniz gibi efsanevî bir kuş, hep gökte yaşıyor, yere değmiyor. Hümâyûn da hümâya mensûb, semavi demek. ona nisbet ediliyor. Divan-ı hümay^n böylece Semâvi Divan demek.



Osmanlı niye bu ismi seçmiş? Çünkü- kabul edilsin veya edilmesin, Osmanlı kendisinin Semâvî bir mesaj taşıdığına inanıyordu. İslâm için vardı. Osmanlı'nın varlık sebebi İslâmdı. Osmanlı kendisinin Semâvî mesajın taşıyıcısı olduğunu kabul ediyordu. Onun için bir çok önemli müesseselere hep "hümâyûn" sıfatını takmıştır. s.8 Prof.Dr.Mehmed Maksudoğlu





İki kültür biraraya geldiğinde üstün kültür ötekini kendine benzetir.s.9 M.Maksudoğlu



Maneviyat çeşmesinin fışkırıp kaynayan musluğunu, her devirde yüce bir devletli taşımaktadır. İşte bu büyük saadet ve mutluluk, Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıllarında, Edebâlî Hazretlerine nasip olmuştur. Çünkü çok güç şartlar altında yapılacak hizmetleri mânevî rehberler bulur. Onların telkinleri kalpler ve vicdanlarda derin ümit izleri meydana getirir. bu sebeple, milletler ve toplumlar kendi tarihleri ve büyükleri ile anılırlar. s.17 Kamil Şahin



Toplum ve şahıslar olarak bizlerin, bu zatların ve onların bıraktığı yolların izlenmesine bugünde ihtiyacımız var. Yavuz sultan Selimin bir sözüyle bunu vurgulamak istiyorum.



"Şu aleme sultan olmak bir kuru dava imiş,

Bir veliye bende olmak hepsinden alâ imiş"



diye kendi hayatının da bir bakıma özünü veriyor, büyük sultan.



Hepsinden de önemlisi, insanın Allah'a kul olabilmesi, Allah'ın rızasını kazanabilecek bir yaşayış içerisinde bulabilmesidir. s.90(Prof.Dr.Ali Yücel Uyarel



Hocaefendi Hazretleri için tasavvuf ne sadece nefsi tezkiye aracı, ne sadece riyazetler silsilesi, ne sadece vird ve tesbihat ve ne de sadece bazılarınıın zannettikleri gibi bir takım merasimler icrasıdır. bunların hiç birisi tek başına, hocaefendi Hz. lerinin tasavvufu algılayışını ifade edemez. Özellikle Gümüşhaneli derğahı postnişini olarak vazifelendirildiği 1952 yılından sonraki 28 yıllık tatbikat göstermiştir ki; Hocaefendi Hz.leri için tasavvuf bir yaşama şeklidir. Tasavvuf bir hayat tarzıdır ki , Allah Resûlünün (s.a.v) tebliğ ettiği İslâm'ın, hayatın her safhasına, cemiyetin her müessesine, ferdin her hareketine ilmik, ilmik, kare-kare, nokta-nokta taşınmasıdır. Hocaefendi Hz.leri ,çin tasavvuf "insanı nerede ve hangi konumda bulunursa bulunsun, yüce bir gayeye yönelik olarak her düzeydeki faaliyeti yürütebilme olgunluğuna eriştirme" sanatıdırç Bazılarının görmek istediği gibi tasavvuf ruhbanlık veya mistisizm değildir. tasavvuf dinin en canlı , en dinamik tatbikatını ortaya koyarken aynı zamanda kişinin nefs terbiyesini ve ruhi olgunlaşmasını esas alan bir Fıkh-ı batın hareketidir. Kısaca hayat büütün tezahürleriiele bir bütündür ve tasavvuf hayattır.s.102 (Prof.Dr.Hüseyin Gazibaş)



İki tane ayet_i Kerime hatıratacağım: Enefal 2, Zümer 23 Bu iki ayet de Allah'ın zikri ile Kalplerin ve ciltlerin, derilerin, insanın bedeninin yumuşayacağı zikredilir "Allah'ın zikriyle derileri ve kalpleri yumuşar"s.115 (Prof.Dr.Orhan Çeker)



Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Şeyh Edebali Hazretleri'nin Rolü ve Mehmed Zahid Kotku (KS)

Sempozyum Bildirileri

16-17 Kasım 1996-Eskişehir

Seha Neşriyat-1999 İstanbul

Kitap

KİTAP

“Kitap istikbâle yollanan bir mektuptur.”

İşte merhûm Cemil Meriç ismi anılınca çok şeyler hatırlanan kitap için bu cümleyi kullanıyor.

Hak vermemek mümkün mü? Kitaplarla asırlar ötesinden mesajlar almıyor muyuz?

Mesela kitapların şahı ve padişahı olan Kur'an-ı Kerim, gelecek senelere, nesillere gönderilmiş en mübarek mektuptur. Geleceğimiz onun nuruyla aydınlanır. Bedevî kavimler onun ışığı ile birer kandil olur; feyz saçar karanlık ruhlara.

Umulmadık kalpler Kur'ân'ın nuruyla nurlanır. Bu ilahî fermanın yankıları tâ Endülüs'ten işitilir. Çin'e, Hind'e gider. Asırlarca dünyaya medeniyet ve insalık ışıkları saçar.

Kur'an'dan sonra önemine göre diğer kitaplar girer devreye. Kitaplar ne büyük dost, candan arkadaş, vazgeçilmez sevgililerdir. Dünyamız onlarla şenlenir. Zaman onlarla kıvamını bulur. Ya istikbâl? İstikbâl endişesi kendilerini çepeçevre saran insanlarda geleceklerini kitapla şekillendireceklerdir. Okunan iltifat edilen kitaplar nasılsa, geleceğimiz de öyle olur.

Huzura susamış beşerin reçetesi bu: Kendinin ve kâinatı yaratanın kitabına uymak!

Kitap ahiretimizi olduğu gibi dünyamızı da cennete döndürür. Bir Arap atasözünde onun için, “Kitap insanın cebinde taşıdığı bir bahçe gibidir.” denilir.

Başka bir söz de kötü kitapları anlatır: “Kötü bir kitap gibi hırsız yoktur. “Diğer bir sözde şöyledir: “Hayatında hiç kitap okumayandan kaçın.”

Sevgi Zaferdir -Mahir Duman

10 Şubat 2010 Çarşamba

Sempozyum Bildirileri

Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Şeyh Edebali Hazretleri'nin Rolü ve Mehmed Zahid Kotku (KS)
Sempozyum Bildirileri
16-17 Kasım 1996-Eskişehir
Seha Neşriyat-1999 İstanbul
 
    Osmanlı Kendine has tabirler kullanmı, Divânı kurduğu zmana "Divân'ı Hümâyûn" demiş. Hüma , bildiğiniz gibi efsanevî bir kuş, hep gökte yaşıyor, yere değmiyor. Hümâyûn da hümâya mensûb, semavi demek. ona nisbet ediliyor. Divan-ı hümay^n böylece Semâvi Divan demek.
    Osmanlı niye bu ismi seçmiş? Çünkü- kabul edilsin veya edilmesin, Osmanlı kendisinin Semâvî bir mesaj taşıdığına inanıyordu. İslâm için vardı. Osmanlı'nın varlık sebebi İslâmdı. Osmanlı kendisinin Semâvî mesajın taşıyıcısı olduğunu kabul ediyordu. Onun için bir çok önemli müesseselere hep "hümâyûn" sıfatını takmıştır. s.8 Prof.Dr.Mehmed Maksudoğlu
 
 
    İki kültür biraraya geldiğinde üstün kültür ötekini kendine benzetir.s.9 M.Maksudoğlu
 
    Maneviyat çeşmesinin fışkırıp kaynayan musluğunu, her devirde yüce bir devletli taşımaktadır. İşte bu büyük saadet ve mutluluk, Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıllarında, Edebâlî Hazretlerine nasip olmuştur. Çünkü çok güç şartlar altında yapılacak hizmetleri mânevî rehberler bulur. Onların telkinleri kalpler ve vicdanlarda derin ümit izleri meydana getirir. bu sebeple, milletler ve toplumlar kendi tarihleri ve büyükleri ile anılırlar. s.17 Kamil Şahin
 
    Toplum ve şahıslar olarak bizlerin, bu zatların ve onların bıraktığı yolların izlenmesine bugünde ihtiyacımız var. Yavuz sultan Selimin bir sözüyle bunu vurgulamak istiyorum.
 
"Şu aleme sultan olmak bir kuru dava imiş,
Bir veliye bende olmak hepsinden alâ imiş"
 
    diye kendi hayatının da bir bakıma özünü veriyor, büyük sultan.
 
    Hepsinden de önemlisi, insanın Allah'a kul olabilmesi, Allah'ın rızasını kazanabilecek bir yaşayış içerisinde bulabilmesidir. s.90(Prof.Dr.Ali Yücel Uyarel
    
    Hocaefendi Hazretleri için tasavvuf ne sadece nefsi tezkiye aracı, ne sadece riyazetler silsilesi, ne sadece vird ve tesbihat ve ne de sadece bazılarınıın zannettikleri gibi bir takım merasimler icrasıdır. bunların hiç birisi tek başına, hocaefendi Hz. lerinin tasavvufu algılayışını ifade edemez.  Özellikle Gümüşhaneli derğahı postnişini olarak vazifelendirildiği 1952 yılından sonraki 28 yıllık tatbikat göstermiştir ki; Hocaefendi Hz.leri için tasavvuf bir yaşama şeklidir. Tasavvuf bir hayat tarzıdır ki , Allah Resûlünün (s.a.v) tebliğ ettiği İslâm'ın, hayatın her safhasına, cemiyetin her müessesine, ferdin her hareketine ilmik, ilmik, kare-kare, nokta-nokta taşınmasıdır. Hocaefendi  Hz.leri ,çin tasavvuf "insanı nerede ve hangi konumda bulunursa bulunsun, yüce bir gayeye yönelik olarak her düzeydeki faaliyeti yürütebilme olgunluğuna eriştirme" sanatıdırç Bazılarının görmek istediği gibi tasavvuf ruhbanlık veya mistisizm değildir. tasavvuf dinin en canlı , en dinamik tatbikatını ortaya koyarken aynı zamanda kişinin nefs terbiyesini ve ruhi olgunlaşmasını esas alan bir Fıkh-ı batın hareketidir. Kısaca hayat büütün tezahürleriiele bir bütündür ve tasavvuf hayattır.s.102 (Prof.Dr.Hüseyin Gazibaş)
 
    İki tane ayet_i Kerime hatıratacağım: Enefal 2, Zümer 23 Bu iki ayet de Allah'ın zikri ile Kalplerin ve ciltlerin, derilerin, insanın bedeninin yumuşayacağı zikredilir "Allah'ın zikriyle derileri ve kalpleri yumuşar"s.115 (Prof.Dr.Orhan Çeker)